وَيُسْقَوْنَ فِيهَا كَأْسًا كَانَ مِزَاجُهَا زَنجَبِيلًا ﴿١٧﴾
17.Ve yuskavne fîhâ ke’sen kâne mizâcuhâ zencebîlâ(zencebîlen).
Ve orada, muhtevası zencefil olan kadehler sunulur.
عَيْنًا فِيهَا تُسَمَّى سَلْسَبِيلًا ﴿١٨﴾
18.Aynen fîhâ tusemmâ selsebîlâ(selsebîlen).
Orada “selsebîl” diye isimlendirilen bir pınar vardır.
وَيَطُوفُ عَلَيْهِمْ وِلْدَانٌ مُّخَلَّدُونَ إِذَا رَأَيْتَهُمْ حَسِبْتَهُمْ لُؤْلُؤًا مَّنثُورًا ﴿١٩﴾
19.Ve yetûfu aleyhim vildânun muhalledûn(muhalledûne), izâ raeytehum hasibtehum lu’luen mensûrâ(mensûran).
Ve ölümsüz genç delikanlılar onların etrafında dolaşırlar. Sen onları gördüğün zaman saçılmış inciler sanırsın.