وَأَنَّهُ كَانَ رِجَالٌ مِّنَ الْإِنسِ يَعُوذُونَ بِرِجَالٍ مِّنَ الْجِنِّ فَزَادُوهُمْ رَهَقًا ﴿٦﴾
6.Ve ennehu kâne ricâlun minel insi yeûzûne bi ricâlin minel cinni fe zâdûhum rahekâ(rahekan).
Ve insanlardan bazı adamlar, cinlerden bazı adamlara sığınıyorlardı. Böylece onların (cinlerin) azgınlıklarını artırdılar.
وَأَنَّهُمْ ظَنُّوا كَمَا ظَنَنتُمْ أَن لَّن يَبْعَثَ اللَّهُ أَحَدًا ﴿٧﴾
7.Ve ennehum zannû kemâ zanentum en len yeb’asallâhu ehadâ(ehaden).
Ve onlar da, sizin zannettiğiniz gibi Allah’ın hiç kimseyi yeniden diriltmeyeceğini zannettiler.
وَأَنَّا لَمَسْنَا السَّمَاء فَوَجَدْنَاهَا مُلِئَتْ حَرَسًا شَدِيدًا وَشُهُبًا ﴿٨﴾
8.Ve ennâ le mesnâs semâe fe vecednâhâ muliet harasen şedîden ve şuhubâ(şuhuben).
Ve gerçekten biz semaya, elbette dokunduk. O zaman onu çok güçlü bekçiler ve şihaplarla (yakıcı ışınlarla) doldurulmuş bulduk.