فَلَا أُقْسِمُ بِرَبِّ الْمَشَارِقِ وَالْمَغَارِبِ إِنَّا لَقَادِرُونَ ﴿٤٠﴾
40.Fe lâ, uksimu bi rabbil meşârikı vel megâribi innâ le kâdirûn(kâdirûne).
Artık hayır (öyle değil). Doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim. Muhakkak ki Biz, elbette kaadiriz (öyle ki).
عَلَى أَن نُّبَدِّلَ خَيْرًا مِّنْهُمْ وَمَا نَحْنُ بِمَسْبُوقِينَ ﴿٤١﴾
41.Alâ en nubeddile hayran minhum ve mâ nahnu bi mesbûkîn(mesbûkîne).
Onlardan daha hayırlısı ile değiştirmeye (onların yerine getirmeye)! Ve Biz, önüne geçilebilecek (engellenebilecek) değiliz.
فَذَرْهُمْ يَخُوضُوا وَيَلْعَبُوا حَتَّى يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذِي يُوعَدُونَ ﴿٤٢﴾
42.Fe zerhum yahûdû ve yel’abû hattâ yulâkû yevme humullezî yûadûn(yûadûne).
Artık onları terket, vaadolundukları güne kavuşuncaya kadar dalsınlar ve oynasınlar.