قَدِ افْتَرَيْنَا عَلَى اللّهِ كَذِبًا إِنْ عُدْنَا فِي مِلَّتِكُم بَعْدَ إِذْ نَجَّانَا اللّهُ مِنْهَا وَمَا يَكُونُ لَنَا أَن نَّعُودَ فِيهَا إِلاَّ أَن يَشَاء اللّهُ رَبُّنَا وَسِعَ رَبُّنَا كُلَّ شَيْءٍ عِلْمًا عَلَى اللّهِ تَوَكَّلْنَا رَبَّنَا افْتَحْ بَيْنَنَا وَبَيْنَ قَوْمِنَا بِالْحَقِّ وَأَنتَ خَيْرُ الْفَاتِحِينَ ﴿٨٩﴾
89.Kadiftereynâ alâllâhi keziben in udnâ fî milletikum ba’de iz necceynâllâhu minhâ, ve mâ yekûnu lenâ en neûde fîhâ illâ en yeşâallahu rabbunâ, vesia rabbunâ kulle şey’in ilmen, alâllâhi tevekkelnâ, rabbenâftah beynenâ ve beyne kavminâ bil hakkı ve ente hayrul fâtihîn(fâtihîne).
“Allah’ın, bizi ondan kurtarmasından sonra, sizin milletinize dönersek Allah’a yalanla iftira etmiş oluruz. Ve Rabbimizin dilemesi hariç bizim oraya geri dönmemiz olamaz. Rabbimiz ilmiyle herşeyi kuşatmıştır. Allah’a tevekkül ettik. Rabbimiz, kavmimiz ile bizim aramızı hak ile aç (ayır). Sen fethedenlerin (fatihlerin) en hayırlısısın.”
وَقَالَ الْمَلأُ الَّذِينَ كَفَرُواْ مِن قَوْمِهِ لَئِنِ اتَّبَعْتُمْ شُعَيْباً إِنَّكُمْ إِذاً لَّخَاسِرُونَ ﴿٩٠﴾
90.Ve kâlel meleullezîne keferû min kavmihî le initteba’tum şuayben innekum izen le hâsirûn(hâsirûne).
Kavminden kâfir olanların ileri gelenleri şöyle dedi(ler): “Eğer, gerçekten Şuayb’a tâbî olursanız, o taktirde siz mutlaka hüsranda olanlardan (nefslerini hüsrana düşürenlerden) olursunuz.”
فَأَخَذَتْهُمُ الرَّجْفَةُ فَأَصْبَحُواْ فِي دَارِهِمْ جَاثِمِينَ ﴿٩١﴾
91.Fe ehazethumur recfetu fe asbehû fî dârihim câsimîn(câsimîne).
Böylece şiddetli bir sarsıntı onları yakaladı. Bunun üzerine kendi yurtlarında diz üstü çöküp kaldılar.