وَلَوْ تَرَى إِذْ وُقِفُواْ عَلَى رَبِّهِمْ قَالَ أَلَيْسَ هَذَا بِالْحَقِّ قَالُواْ بَلَى وَرَبِّنَا قَالَ فَذُوقُواْ العَذَابَ بِمَا كُنتُمْ تَكْفُرُونَ ﴿٣٠﴾
30.Ve lev terâ iz vukıfû alâ rabbihim, kâle e leyse hâzâ bil hakk(hakkı), kâlû belâ ve rabbinâ, kâle fe zûkûl azâbe bimâ kuntum tekfurûn(tekfurûne).
Ve Rab’lerinin huzurunda durduruldukları zaman görsen. (Allahû Tealâ) “Bu hak değil mi?” dedi. “Evet, Rabbimize andolsun.” dediler. Allahû Tealâ: “O halde inkâr ettiğinizden dolayı azabı tadın.” dedi.
قَدْ خَسِرَ الَّذِينَ كَذَّبُواْ بِلِقَاء اللّهِ حَتَّى إِذَا جَاءتْهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً قَالُواْ يَا حَسْرَتَنَا عَلَى مَا فَرَّطْنَا فِيهَا وَهُمْ يَحْمِلُونَ أَوْزَارَهُمْ عَلَى ظُهُورِهِمْ أَلاَ سَاء مَا يَزِرُونَ ﴿٣١﴾
31.Kad hasirallezîne kezzebû bi likâillâh(likâillâhi) hattâ izâ câethumus sâatu bagteten kâlû yâ hasratenâ alâ mâ farratnâ fîhâ ve hum yahmilûne evzârahum alâ zuhûrihim, e lâ sâe mâ yezirûn(yezirûne).
Allah’a mülâki olmayı (ölmeden evvel, dünya hayatını yaşarken ruhunu Allah’a ulaştırmayı) yalanlayan kimseler hüsrana düştüler. O saat aniden onlara gelince, sırtlarında yüklerini taşıyarak: “Orada (dünyada) aşırı gittiğimiz şeyler üzerine (günahlar sebebiyle) bize yazıklar olsun.” dediler. Yüklendikleri şey ne kötü, (öyle) değil mi?
وَمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلاَّ لَعِبٌ وَلَهْوٌ وَلَلدَّارُ الآخِرَةُ خَيْرٌ لِّلَّذِينَ يَتَّقُونَ أَفَلاَ تَعْقِلُونَ ﴿٣٢﴾
32.Ve mâl hayâtud dunyâ illâ leibun ve lehvun, ve led dârul âhiratu hayrun lillezîne yettekûn(yettekûne), e fe lâ ta’kılûn(ta’kılûne).
Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Ahiret yurdu, takva sahipleri için elbette daha hayırlıdır. Hâlâ akıl etmez misiniz?