وَحَمَلْنَاهُ عَلَى ذَاتِ أَلْوَاحٍ وَدُسُرٍ ﴿١٣﴾
13.Ve hamelnâhu alâ zâti elvâhın ve dusur(dusurin).
Ve onu, perçinlenmiş levhalardan oluşan (gemi) üzerinde taşıdık.
تَجْرِي بِأَعْيُنِنَا جَزَاء لِّمَن كَانَ كُفِرَ ﴿١٤﴾
14.Tecrî bi a’yuninâ, cezâen li men kâne kufir(kufire).
(Gemi) gözlerimizin önünde yüzerek akıp gidiyordu, inkâr edilmiş olana (Hz. Nuh’a) bir mükâfat olarak.
وَلَقَد تَّرَكْنَاهَا آيَةً فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ ﴿١٥﴾
15.Ve lekad teraknâhâ âyeten fe hel min muddekir(muddekirin).
Ve andolsun ki Biz, onu (o gemiyi) bir âyet (ibret) olarak bıraktık. Buna rağmen tezekkür eden (ibret alan) var mı?