وَفَجَّرْنَا الْأَرْضَ عُيُونًا فَالْتَقَى الْمَاء عَلَى أَمْرٍ قَدْ قُدِرَ ﴿١٢﴾
12.Ve feccernâl arda uyûnen feltekal mâu alâ emrin kad kudir(kudire).
Ve yeryüzünü pınarlar halinde fışkırttık. Böylece sular, taktir edilmiş olan emir üzerine birleşti.
وَحَمَلْنَاهُ عَلَى ذَاتِ أَلْوَاحٍ وَدُسُرٍ ﴿١٣﴾
13.Ve hamelnâhu alâ zâti elvâhın ve dusur(dusurin).
Ve onu, perçinlenmiş levhalardan oluşan (gemi) üzerinde taşıdık.
تَجْرِي بِأَعْيُنِنَا جَزَاء لِّمَن كَانَ كُفِرَ ﴿١٤﴾
14.Tecrî bi a’yuninâ, cezâen li men kâne kufir(kufire).
(Gemi) gözlerimizin önünde yüzerek akıp gidiyordu, inkâr edilmiş olana (Hz. Nuh’a) bir mükâfat olarak.