إِذْ يَغْشَى السِّدْرَةَ مَا يَغْشَى ﴿١٦﴾
16.İz yagşes sidrate mâ yagşâ.
Sidre’yi bürüyen şey bürüyordu.
مَا زَاغَ الْبَصَرُ وَمَا طَغَى ﴿١٧﴾
17.Mâ zâgal basaru ve mâ tagâ.
Bakış kaymadı ve haddi aşmadı.
لَقَدْ رَأَى مِنْ آيَاتِ رَبِّهِ الْكُبْرَى ﴿١٨﴾
18.Lekad raâ min âyâti rabbihil kubrâ.
Andolsun ki o, Rabbinin büyük âyetlerinden (bir kısmını) gördü.