وَفِي أَنفُسِكُمْ أَفَلَا تُبْصِرُونَ ﴿٢١﴾
21.Ve fî enfusikum, e fe lâ tubsirûn(tubsirûne).
Ve kendi nefslerinizde de (âyetler) vardır. Hâlâ görmüyor musunuz?
وَفِي السَّمَاء رِزْقُكُمْ وَمَا تُوعَدُونَ ﴿٢٢﴾
22.Ve fîs semâi rızkukum ve mâ tûadûn(tûadûne).
Ve semada sizin rızkınız ve vaadolunduğunuz şeyler vardır.
فَوَرَبِّ السَّمَاء وَالْأَرْضِ إِنَّهُ لَحَقٌّ مِّثْلَ مَا أَنَّكُمْ تَنطِقُونَ ﴿٢٣﴾
23.Fe ve rabbis semâi vel ardı innehu le hakkun misle mâ ennekum tentıkûn(tentıkûne).
İşte Rabbe, semaya ve yere andolsun ki; şüphesiz o, mutlaka sizlerin konuştuğunuz şeyler kadar haktır.