إِذْ يَتَلَقَّى الْمُتَلَقِّيَانِ عَنِ الْيَمِينِ وَعَنِ الشِّمَالِ قَعِيدٌ ﴿١٧﴾
17.İz yetelakkâl mutelakkîyâni anil yemîni ve aniş şimâli kaîdun.
O zaman, sağda ve solda oturan iki telâkki edici (tesbit edici melek), (amelleri) tespit ederler.
مَا يَلْفِظُ مِن قَوْلٍ إِلَّا لَدَيْهِ رَقِيبٌ عَتِيدٌ ﴿١٨﴾
18.Mâ yelfızu min kavlin illâ ledeyhi rakîbun atîdun.
Bir söz söylenmez ki, onun yanında hazır gözetleyiciler (tarafından tespit edilmiş) olmasın.
وَجَاءتْ سَكْرَةُ الْمَوْتِ بِالْحَقِّ ذَلِكَ مَا كُنتَ مِنْهُ تَحِيدُ ﴿١٩﴾
19.Ve câet sekratul mevti bil hakk(hakkı), zâlike mâ kunte minhu tehîdu.
Ve ölüm sarhoşluğu hak ile geldi. İşte senin ondan kaçtığın şey budur.