فَكَيْفَ إِذَا تَوَفَّتْهُمْ الْمَلَائِكَةُ يَضْرِبُونَ وُجُوهَهُمْ وَأَدْبَارَهُمْ ﴿٢٧﴾
27.Fe keyfe izâ teveffethumul melâiketu yadribûne vucûhehum ve edbârahum.
Artık melekler onları vefat ettirirken, onların yüzlerine ve arkalarına vuracakları zaman onların halleri nasıl olacak?
ذَلِكَ بِأَنَّهُمُ اتَّبَعُوا مَا أَسْخَطَ اللَّهَ وَكَرِهُوا رِضْوَانَهُ فَأَحْبَطَ أَعْمَالَهُمْ ﴿٢٨﴾
28.Zâlike bi ennehumuttebeû mâ eshatallâhe ve kerihû rıdvânehu fe ahbeta a’mâlehum.
İşte bu, onların, Allah’ı öfkelendiren şeylere tâbî olmaları ve O’nun (Allah’ın) rızasını kerih görmeleri sebebiyledir. Böylece onların amellerini boşa çıkardı.
أَمْ حَسِبَ الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِم مَّرَضٌ أَن لَّن يُخْرِجَ اللَّهُ أَضْغَانَهُمْ ﴿٢٩﴾
29.Em hasibellezîne fî kulûbihim maradun en len yuhricallâhu adgânehum.
Yoksa kalplerinde hastalık olanlar, Allah’ın, onların (gizli) kinlerini asla ortaya çıkarmayacağını mı zannettiler?