يَلْبَسُونَ مِن سُندُسٍ وَإِسْتَبْرَقٍ مُّتَقَابِلِينَ ﴿٥٣﴾
53.Yelbesûne min sundusin ve istebrakın mutekâbilîn(mutekâbilîne).
Karşılıklı ipekten ve atlastan giysiler giyerler.
كَذَلِكَ وَزَوَّجْنَاهُم بِحُورٍ عِينٍ ﴿٥٤﴾
54.Kezâlike ve zevvecnâhum bi hûrin în(înin).
İşte, böyle. Ve onları, iri gözlü huriler ile evlendiririz.
يَدْعُونَ فِيهَا بِكُلِّ فَاكِهَةٍ آمِنِينَ ﴿٥٥﴾
55.Yed’ûne fîhâ bi kulli fâkihetin âminîn(âminîne).
Orada emniyet içinde her çeşit meyveden isterler.