قُل لَّا تُسْأَلُونَ عَمَّا أَجْرَمْنَا وَلَا نُسْأَلُ عَمَّا تَعْمَلُونَ ﴿٢٥﴾
25.Kul lâ tus’elûne ammâ ecremnâ ve lâ nus’elu ammâ ta’melûn(ta’melûne).
De ki: "Bizim yaptığımız cürümlerden (suçlardan) siz sorgulanmazsınız. Ve biz (de) sizin yaptıklarınızdan sorgulanmayız."
قُلْ يَجْمَعُ بَيْنَنَا رَبُّنَا ثُمَّ يَفْتَحُ بَيْنَنَا بِالْحَقِّ وَهُوَ الْفَتَّاحُ الْعَلِيمُ ﴿٢٦﴾
26.Kul yecmeu beynenâ rabbunâ summe yeftehu beynenâ bil hakkı, ve huvel fettâhul alîm(alîmu).
De ki: "Rabbimiz bizi birarada toplayacak. Sonra hak ile bizim aramızı açacak (hüküm verecek)." Ve O; Fettah’tır (hak ile hükmeden) ve Âlim’dir (en iyi bilen).
قُلْ أَرُونِي الَّذِينَ أَلْحَقْتُم بِهِ شُرَكَاء كَلَّا بَلْ هُوَ اللَّهُ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ ﴿٢٧﴾
27.Kul erûniyellezîne elhaktum bihî şurakâe kellâ, bel huvallahul azîzul hakîm(hakîmu).
De ki: "Ortaklığa ilhak (dahil) ettiğiniz ortakları (Allah’a şirk koştuğunuz putları) bana gösterin. Olamaz, hayır (onlar Allah’a ortak olamazlar). O Allah ki; Azîz’dir (üstün, yüce), Hakîm’dir (hüküm ve hikmet sahibi).