مَلْعُونِينَ أَيْنَمَا ثُقِفُوا أُخِذُوا وَقُتِّلُوا تَقْتِيلًا ﴿٦١﴾
61.Mel’ûnîne, eyne mâ sukıfû uhızû ve kuttılû taktîlâ(taktîlen).
Melunlar (lânete uğramış olanlar) nerede bulunursa yakalanırlar. Ve şiddetle (öldürüldükçe) öldürülürler.
سُنَّةَ اللَّهِ فِي الَّذِينَ خَلَوْا مِن قَبْلُ وَلَن تَجِدَ لِسُنَّةِ اللَّهِ تَبْدِيلًا ﴿٦٢﴾
62.Sunnetallâhi fîllezîne halev min kablu, ve len tecide li sunnetillâhi tebdîlâ(tebdîlen).
Daha önce geçmiş olanlar hakkında (da), Allah’ın sünneti (kanunu) budur. Ve Allah’ın sünnetinde asla bir değişiklik bulamazsın.
يَسْأَلُكَ النَّاسُ عَنِ السَّاعَةِ قُلْ إِنَّمَا عِلْمُهَا عِندَ اللَّهِ وَمَا يُدْرِيكَ لَعَلَّ السَّاعَةَ تَكُونُ قَرِيبًا ﴿٦٣﴾
63.Yes’eluken nâsu anis sâati, kul innemâ ilmuhâ indallâhi, ve mâ yudrîke lealles sâate tekûnu karîbâ(karîben).
İnsanlar sana o saati (kıyâmeti) soruyorlar. De ki: “Onun ilmi sadece Allah’ın indindedir.” Ve sana bildirilmedi. Belki de o saat yaklaşmış olabilir.