قُلْ سِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُجْرِمِينَ ﴿٦٩﴾
69.Kul sîrû fîl ardı fanzurû keyfe kâne âkibetul mucrimîn(mucrimîne).
(Onlara) de ki: "Yeryüzünde dolaşın! Böylece bakın, mücrimlerin (suçluların) akıbeti (sonu) nasıl oldu?"
وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَلَا تَكُن فِي ضَيْقٍ مِّمَّا يَمْكُرُونَ ﴿٧٠﴾
70.Ve lâ tahzen aleyhim ve lâ tekun fî daykın mimmâ yemkurûn(yemkurûne).
Ve artık onlara üzülme (onlar için mahzun olma)! Ve onların kurduğu tuzaklardan (onların yaptığı hilelerden) bir sıkıntı içinde olma!
وَيَقُولُونَ مَتَى هَذَا الْوَعْدُ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ ﴿٧١﴾
71.Ve yekûlûne metâ hâzâl va’du in kuntum sâdıkîn(sâdıkîne).
Ve (onlar): "Eğer sadıklarsanız (doğru söyleyenlerseniz), bu vaad ne zaman?" derler.