فَقَرَأَهُ عَلَيْهِم مَّا كَانُوا بِهِ مُؤْمِنِينَ ﴿١٩٩﴾
199.Fe karaehu aleyhim mâ kânû bihî mu’minîn(mu’minîne).
Böylece onlara, O’nu okusaydı (gene de) O’na îmân etmezlerdi (mü’min olmazlar, Allah’a ulaşmayı dilemezlerdi).
كَذَلِكَ سَلَكْنَاهُ فِي قُلُوبِ الْمُجْرِمِينَ ﴿٢٠٠﴾
200.Kezâlike seleknâhu fî kulûbil mucrimîn(mucrimîne).
Biz O’nu, mücrimlerin kalplerine işte böyle soktuk (işledik).
لَا يُؤْمِنُونَ بِهِ حَتَّى يَرَوُا الْعَذَابَ الْأَلِيمَ ﴿٢٠١﴾
201.Lâ yu’minûne bihî hattâ yeravul azâbel elîm(elîme).
Onlar elîm azabı görmedikçe O’na îmân etmezler (mü’min olmazlar, Allah’a ulaşmayı dilemezlerdi).