وَقُلْ إِنِّي أَنَا النَّذِيرُ الْمُبِينُ ﴿٨٩﴾
89.Ve kul innî enen nezîrul mubîn(mubînu).
“Ve muhakkak ki; ben apaçık (uyaran, açıklayan, beyan eden) bir nezirim.” de.
كَمَا أَنزَلْنَا عَلَى المُقْتَسِمِينَ ﴿٩٠﴾
90.Ke mâ enzelnâ alâl muktesimîn(muktesimîne).
Muktesimlere (kısım kısım ayıranlara) indirdiğimiz gibi.
الَّذِينَ جَعَلُوا الْقُرْآنَ عِضِينَ ﴿٩١﴾
91.Ellezîne cealûl kur’âne ıdîn(ıdîne).
Onlar, Kur’ân-ı Kerim’i parça parça kıldılar.