Edize.Com Kuran İbrâhîm Sûresi
İletişim Sitemap
SÛRELER
AYETLER
22

İbrâhîm sûresi 22. ayetin Türkçe okunuşu, Arapça okunuşu ve meali

وَبَرَزُواْ لِلّهِ جَمِيعًا فَقَالَ الضُّعَفَاء لِلَّذِينَ اسْتَكْبَرُواْ إِنَّا كُنَّا لَكُمْ تَبَعًا فَهَلْ أَنتُم مُّغْنُونَ عَنَّا مِنْ عَذَابِ اللّهِ مِن شَيْءٍ قَالُواْ لَوْ هَدَانَا اللّهُ لَهَدَيْنَاكُمْ سَوَاء عَلَيْنَآ أَجَزِعْنَا أَمْ صَبَرْنَا مَا لَنَا مِن مَّحِيصٍ ﴿٢١﴾
21.Ve berazû lillahi cemîan fe kâled duafâu lillezînestekberû innâ kunnâ lekum tebean fe hel entum mugnûne annâ min azâbillâhi min şey’(şey’in), kâlû lev hedânallâhu le hedeynâkum, sevâun aleynâ e cezi’nâ em sabernâ mâ lenâ min mahîs(mahîsın).
Hepsi Allah’ın huzuruna çıktılar. Ve zayıf (güçsüz) olanlar kibirlenenlere şöyle dediler: “Muhakkak ki; biz size tâbî olduk. Şimdi siz, Allah’ın azabından bir şeyi bizden giderebilir misiniz?” Onlar: “Eğer Allah, bizi hidayete erdirseydi elbette biz de sizi hidayete erdirirdik. Sabretsek de, sabretmesek de bizim için aynıdır. Bizim için kaçacak bir yer yoktur.” dediler.
وَقَالَ الشَّيْطَانُ لَمَّا قُضِيَ الأَمْرُ إِنَّ اللّهَ وَعَدَكُمْ وَعْدَ الْحَقِّ وَوَعَدتُّكُمْ فَأَخْلَفْتُكُمْ وَمَا كَانَ لِيَ عَلَيْكُم مِّن سُلْطَانٍ إِلاَّ أَن دَعَوْتُكُمْ فَاسْتَجَبْتُمْ لِي فَلاَ تَلُومُونِي وَلُومُواْ أَنفُسَكُم مَّا أَنَاْ بِمُصْرِخِكُمْ وَمَا أَنتُمْ بِمُصْرِخِيَّ إِنِّي كَفَرْتُ بِمَآ أَشْرَكْتُمُونِ مِن قَبْلُ إِنَّ الظَّالِمِينَ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ ﴿٢٢﴾
22.Ve kâleş şeytânu lemmâ kudıyel emru innallâhe vaadekum va’del hakkı ve vaadtukum fe ahleftukum, ve mâ kâne liye aleykum min sultânin illâ en deavtukum festecebtum lî, fe lâ telûmûnî ve lûmû enfusekum, mâ ene bi musrihikum ve mâ entum bi musrihiyy(musrihiyye), innî kefertu bi mâ eşraktumûni min kabl(kablu), innez zâlimîne lehum azâbun elîm(elîmun).
Şeytan, emir yerine getirildiği zaman şöyle dedi: “Muhakkak ki; Allah, size “hak olan vaadini” vaadetti. Ve ben de size vaadettim. Fakat ben, vaadimden döndüm. Ve ben, sizin üzerinizde bir güce (sultanlığa, yaptırım gücüne) sahip değilim. Sadece sizi davet ettim. Böylece siz, bana icabet ettiniz. Artık beni kınamayın! Kendinizi kınayın! Ve ben, sizin yardımcınız değilim. Siz de, benim yardımcım değilsiniz. Gerçekten ben, sizin beni ortak koşmanızı daha önce de inkâr ettim. Muhakkak ki; zalimlere acı azap vardır.”
وَأُدْخِلَ الَّذِينَ آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا بِإِذْنِ رَبِّهِمْ تَحِيَّتُهُمْ فِيهَا سَلاَمٌ ﴿٢٣﴾
23.Ve udhilellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti cennâtin tecrî min tahtihâl enhâru hâlidîne fîhâ bi izni rabbihim, tahiyyetuhum fîhâ selâm(selâmun).
Âmenû olanlar (ölmeden önce Allah’a ulaşmayı dileyenler) ve amilüssalihat (nefsi ıslâh edici amel) yapanlar, altlarından nehirler akan cennetlere dahil edilirler (konulurlar). Orada Rab’lerinin izni ile ebedî kalırlar. Orada onların tahiyyeleri (temennileri) “selâm”dır.
22