وَقَالَ الْمَلِكُ ائْتُونِي بِهِ أَسْتَخْلِصْهُ لِنَفْسِي فَلَمَّا كَلَّمَهُ قَالَ إِنَّكَ الْيَوْمَ لَدَيْنَا مِكِينٌ أَمِينٌ ﴿٥٤﴾
54.Ve kâlel meliku’tûnî bihî estahlishu li nefsî, fe lemmâ kellemehu kâle innekel yevme ledeynâ mekînun emîn(emînun).
Ve melik şöyle dedi: “Onu bana getirin! Onu kendim için seçtim.” Onunla konuşunca: “Muhakkak ki; sen, bugün bizim yanımızda mevki sahibisin, eminsin (güvenilir kişisin).” dedi.
قَالَ اجْعَلْنِي عَلَى خَزَآئِنِ الأَرْضِ إِنِّي حَفِيظٌ عَلِيمٌ ﴿٥٥﴾
55.Kâlec’alnî alâ hazâinil ard(ardı), innî hafîzun alîm(alîmun).
(Yusuf a.s) şöyle dedi: “Beni bu yerin hazineleri üzerine sorumlu kıl! Muhakkak ki; ben iyi korurum, iyi bilirim.”
وَكَذَلِكَ مَكَّنِّا لِيُوسُفَ فِي الأَرْضِ يَتَبَوَّأُ مِنْهَا حَيْثُ يَشَاء نُصِيبُ بِرَحْمَتِنَا مَن نَّشَاء وَلاَ نُضِيعُ أَجْرَ الْمُحْسِنِينَ ﴿٥٦﴾
56.Ve kezâlike mekkennâ li yûsufe fîl ard(ardı), yetebevveu minhâ haysu yeşâu, nusîbu bi rahmetinâ men neşâu ve lâ nudîu ecrel muhsinîn(muhsinîne).
Ve işte böylece Yusuf (a.s)’ı yeryüzünde yerleştirdik (mevki sahibi yaptık). Onun (yeryüzünün), dilediği yerine yerleşti. Dilediğimiz kimseye rahmetimizi göndeririz. Ve muhsinlerin ecrini (mükâfatını) zayi etmeyiz.