وَاسْتَغْفِرُواْ رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُواْ إِلَيْهِ إِنَّ رَبِّي رَحِيمٌ وَدُودٌ ﴿٩٠﴾
90.Vestagfirû rabbekum summe tûbû ileyhi, inne rabbî rahîmun vedûd(vedûdun).
Ve Rabbinizin mağfiretini isteyin (dileyin). Sonra O’na (Resûl veya mürşid önünde) tövbe edin. Muhakkak ki benim Rabbim, rahmet edendir (rahmet nuru gönderen), Vedûd’dur (sevendir).
قَالُواْ يَا شُعَيْبُ مَا نَفْقَهُ كَثِيرًا مِّمَّا تَقُولُ وَإِنَّا لَنَرَاكَ فِينَا ضَعِيفًا وَلَوْلاَ رَهْطُكَ لَرَجَمْنَاكَ وَمَا أَنتَ عَلَيْنَا بِعَزِيزٍ ﴿٩١﴾
91.Kâlû yâ Şuaybu mâ nefkahu kesîren mimmâ tekûlu ve innâ le nerâke fînâ daîfâ(daîfen), ve lev lâ rahtuke le recemnâke ve mâ ente aleynâ bi azîz(azîzin).
Şöyle dediler: “Ya Şuayb, senin söylediklerinin çoğunu biz anlamadık! Ve gerçekten biz, seni içimizde zayıf görüyoruz. Ve senin rahtın (sana destek olan gurubun) olmasaydı mutlaka seni taşlardık. Ve sen, bize karşı üstün değilsin.”
قَالَ يَا قَوْمِ أَرَهْطِي أَعَزُّ عَلَيْكُم مِّنَ اللّهِ وَاتَّخَذْتُمُوهُ وَرَاءكُمْ ظِهْرِيًّا إِنَّ رَبِّي بِمَا تَعْمَلُونَ مُحِيطٌ ﴿٩٢﴾
92.Kâle yâ kavmi e rahtî eazzu aleykum minallâhi, vettehaztumûhu verâekum zıhriyyâ(zıhriyyen), inne rabbî bi mâ ta’melûne muhît(muhîtun).
Ey kavmim! Benim rahtım (arkadaşlarım), sizin yanınızda Allah’tan daha mı üstün? Ve O’nu (Allah’ı) unutarak arkanıza attınız (önem vermediniz). Muhakkak ki benim Rabbim, yaptıklarınızı ihata eder (ilmi ile kuşatır).