ثُمَّ جَعَلْنَاكُمْ خَلاَئِفَ فِي الأَرْضِ مِن بَعْدِهِم لِنَنظُرَ كَيْفَ تَعْمَلُونَ ﴿١٤﴾
14.Summe cealnâkum halâife fîl ardı min ba’dihim li nanzura keyfe ta’melûn(ta’melûne).
Sonra nasıl amel ettiğinize bakmamız için, onların ardından sizi, yeryüzünde halifeler kıldık.
وَإِذَا تُتْلَى عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالَ الَّذِينَ لاَ يَرْجُونَ لِقَاءنَا ائْتِ بِقُرْآنٍ غَيْرِ هَذَا أَوْ بَدِّلْهُ قُلْ مَا يَكُونُ لِي أَنْ أُبَدِّلَهُ مِن تِلْقَاء نَفْسِي إِنْ أَتَّبِعُ إِلاَّ مَا يُوحَى إِلَيَّ إِنِّي أَخَافُ إِنْ عَصَيْتُ رَبِّي عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ ﴿١٥﴾
15.Ve izâ tutlâ aleyhim âyâtunâ beyyinâtin kâlellezîne lâ yercûne likâena'ti bi kur'ânin gayri hâzâ ev beddilhu, kul mâ yekûnu lî en ubeddilehû min tilkâi nefsî, in ettebiu illâ mâ yûhâ ileyye, innî ehâfu in asaytu rabbî azâbe yevmin azîm(azîmin).
Ve onlara âyetlerimiz, delillerle okunduğu zaman Bize ulaşmayı dilemeyen kimseler şöyle dedi: “Bize bundan başka bir Kur’ân getir veya O’nu değiştir.” De ki: “O’nu, kendi nefsimden (bir şey) ilka ederek benim değiştirmem olamaz. Ben ancak bana vahyolunan şeye tâbî olurum. Şâyet Rabbime asi olursam muhakkak ki ben, büyük günün azabından korkarım.”
قُل لَّوْ شَاء اللّهُ مَا تَلَوْتُهُ عَلَيْكُمْ وَلاَ أَدْرَاكُم بِهِ فَقَدْ لَبِثْتُ فِيكُمْ عُمُرًا مِّن قَبْلِهِ أَفَلاَ تَعْقِلُونَ ﴿١٦﴾
16.Kul lev şâallâhu mâ televtuhû aleykum ve lâ edrâkum bihî, fe kad lebistu fîkum umuran min kablihî, e fe lâ ta'kilûn(ta'kilûne).
De ki: “Şâyet Allah dileseydi, O’nu size okumazdım ve O’nu size bildirmezdim. Halbuki O’ndan önce içinizde bir ömür sürdüm. Hâlâ akıl etmiyor musunuz?”